Haber

Süleymancılar: ‘Kapalı kutu’ olarak tanımlanan cemaat hakkında neler biliniyor?

İstanbul’un en büyük mezarlıklarından Karacaahmet’te bir Pazar sabahı.

Ortalık genel olarak sakin. Ama bir mezarın başında büyük bir hareketlilik var.

Kadın, erkek, çocuk ve yaşlılardan oluşan kalabalık; sessiz bir şekilde bir mezarı ziyaret ediyor.

Mezara yaklaşanlar, geri adım atarak uzaklaşıyor.

Dua edip mezardan ayrılanların yerine durmadan yenileri geliyor.

Kadınlar ayrı, erkekler ayrı yerde.

Hepsi kumaş pantalon giymiş erkeklerden bazıları koyu renk mavi takke takıyor.

Kadınlar ise tesettürlü ve başörtülerini kendilerine has bir tarzda bağlamışlar.

Hepsi dua ederken ellerini birleştiriyor.

Bu mezar, 1959’da ölen Süleyman Hilmi Tunahan’a ait. Takipçilerinin tabiriyle “Süleyman Efendi Hazretleri”ne.

Tunahan, kamuoyunda “Süleymancılar” olarak bilinen dini oluşumun temellerini atan isim ve bu oluşum bugün de çalışmalarına yaygın bir şekilde devam ediyor.

Geçen yıllarda yurtlarında yaşanan yangından tacize çeşitli olaylarla haberlere konu olan cemaat, son dönemde de bazı eleştiri ve tartışmalara konu oluyor.

Aslında Türkiye’de Süleymancıların varlığından çok fazla kişi haberdar. Ama haklarında çok az şey biliniyor.

Bunun nedeni ise biraz da oluşumun tarihinde gizli.

Tunahan’ın ders halkalarıyla oluştu

Süleyman Hilmi Tunahan günümüzde Bulgaristan sınırlarında yer alan Silistre’de doğduktan sonra gençlik yıllarında İstanbul’da din alanında aldığı eğitimlerin ardından 1922’de müderris oldu.

Cumhuriyet devrimleri sürecinde 1924’te Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği) Kanunu ilan edilince müderrislikten istifa etti.

1938’de vaizlik görevine başladı. Sultanahmet, Süleymaniye, Şehzadebaşı, Beyazıt, Yenicami gibi büyük camilerde verdiği vaazlarla tanındı.

Bu dönemde bazı cami odaları ile evlerin bodrum katlarında Kuran eğitimi verdiği ders halkaları oluşturdu.

Tunahan; 1930’lar, 40’lar ve 50’lerde takibata uğradı, sorgulandı ve tutuklandı.

Oluşumun Kur’an öğretme çalışmaları yıllar boyunca illegal olarak sürdü.

1950’de ise Tunahan, Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle dini çalışmalarını yoğunlaştırdı.

1950’lerin başında ilki Çamlıca’da olmak üzere Kur’an kursaları açıldı.

Tunahan’ın 1956’da ders okuttuğu yerlere baskın düzenlendiği, sorgulandığı oldu ancak o, ders gruplarına devam etti.

“Talebelerini” ülkenin farklı yerlerine gönderip Kur’an kursları açtırdı.

1950’ler ve 1960’larda hızla artan kurs sayısı

BBC Türkçe’ye konuşan, doktora tezini cemaat üzerine yazıp günümüzde Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapan Prof. Dr. Mehmet Ali Kirman, cemaat kaynaklarına atfen, 1950-1956 arasında cemaatin kurs sayısı 70’e yakınken 1956 yılında gerçek anlamda bir patlama yaşandığını ve 400’ü bulduğunu, 1960’a gelindiğinde ise sayının 1000’i aştığını söylüyor.

Tunahan’ın 1959’da ölümünün ardından cemaatin başına damadı Kemal Kacar geçti.

Prof. Dr. Kirman; 27 Mayıs 1960 darbesi sonrası kurs faaliyetlerinde duraklama yaşandığını, 1962’de normal hale döndüğünü, yine cemaat kaynaklarına göre 1966’da kurs sayısının 3000’e yaklaştığını aktarıyor.

Mektepliler-Süleymancılar gerilimi

1965’te kurslardan gelen ve sınava girerek din görevlisi olma yolunu ortadan kaldıran yasa ile yıllarca sürecek Süleymancı-İmam Hatipli din görevlisi gerilimi ortaya çıktı.

Süleymancılar tanımlamasının ilk defa, 1960’larda Din Görevlileri Federasyonu’ndaki etkinlik mücadelesinde grubun rakipleri tarafından kullanıldığı iddia ediliyor.

Yaşanan mücadeleler sonucu İmam Hatip okulları ve İlahiyat fakültelerinden yetişen “Mektepliler” ve Kur’an kurslarından yetişen “Süleymancılar” olmak üzere ortaya iki tür din görevlisi çıktı.

12 Mart’ı nasıl atlattılar?

12 Mart 1971 muhtırası sonrasında yapılan yasal düzenlemeyle Kur’an kursları binalarının yararlanma hakkının Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlanması söz konusu oldu.

Cemaat ise bunun karşısında elindeki derneklerin isim ve tüzüklerini değiştirdi ve bu durumu, kendine Kur’an eğitimi veren değil de eğitim-öğretim faaliyetlerine alt yapı sunan bir konum getirerek atlattı.

Bu kurumlar, Milli Eğitim Bakanlığı’nın kontrol ve denetimine tabi hale geldi.

Böylece çalışmaların ağırlığı öğrenci yurtlarına kaydı. Ancak yurtlarda öğrencilere dini eğitim devam etti.

Prof. Dr. Kirman, 1971 yılının cemaat için bir dönüm noktası olduğunu ancak Süleymancıların çok çabuk toparlanarak yaşadıkları şaşkınlığı üzerlerinden attıklarını söylüyor.

12 Eylül darbesine yakın mı durdular?

12 Eylül 1980 darbesi sonrası cemaatin yurtlarına ve malvarlıklarına el konmasına karar verildi ancak son anda bu işlemden vazgeçildi.

Bu geri adım, farklı spekülasyonlara neden oldu.

Prof. Dr. Kirman’ın aktardığına göre, cemaat mensubu ve sempatizanları bunu, yapılan teftişlerde yasal olmayan ve suç unsuru taşıyan herhangi bir duruma rastlanmamasına bağlıyor.

Ancak bunu cemaat ile yapılan pazarlıklara bağlayan görüşler de ortaya atıldı.

Örneğin gazeteci Nazlı Ilıcak, cemaatin 1982’deki anayasa referandumunda “Evet” oyu vermesi karşılığında el koyma işleminden vazgeçildiğini iddia etti.

Darbenin lideri ve 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren 10 Nisan 1987’de bunu reddedecek ve “Biz böyle bir küçüklüğe tenezzül eder miyiz?” diyecekti.

12 Eylül sürecinde bazı cemaat üyeleri hakkında laikliğe aykırı faaliyette bulunmak iddiasıyla davalar açıldı ve bazı cezalar verildi.

Gazeteci Ruşen Çakır, Ayet ve Slogan adlı kitabında, 1980’li yılların ortalarından itibaren Süleymancı yurtlarında olup bitenlere basının yakın ilgi gösterdiğini aktarıyor.

Çakır; pansiyonlarda yaşanan intihar, şüpheli ölüm, dayak ve kaçma olaylarıyla ilgili yayınların Süleymancıları çok zora soktuğunu, cemaat liderlerinin basından kaçma veya soruları yazılı yanıtlama yoluna gittiğini belirtiyor.

İstisna olarak 1989 yılında Tercüman gazetesinden Kemal ve Nazlı Ilıcak, Kemal Kacar ile röportaj yaptı ve röportaj “Süleymancılar cevaplıyor” başlığı ile yayımlandı.

Röportajda Kacar’ın Diyanet ile ilgili bazı sözleri üzerinde eski Diyanet İşleri Başkanı Tayyar Altıkulaç da cevap hakkını kullanmak istedi ve Aralık 1989-Haziran 1990 arasında yaklaşık 6 ay süren bir yazı dizisi ortaya çıktı.

Cemaat üzerine çalışması bulunan farklı uzmanlar, Süleymancıların 90’lı yılların sonunda 28 Şubat sürecinden de fazla etkilenmediğini, faaliyetlerini Milli Eğitim Bakanlığı denetiminde sürdürdüğünü belirtiyor.

Cemaatin başına Kacar’ın 2000’de ölümünün ardından Tunahan’ın torunu Arif Ahmet Denizolgun, onun 2016’da ölümünün ardından da yine Tunahan’ın bir başka torunu Ali Erhan (Alihan) Kuriş geçti.

Nasıl bir yapılanmaları var?

Süleymancılar aslında cemaate dışarıdan verilen bir isim.

Cemaattekiler ise “Süleymanlılar” veya “Süleyman Efendi’nin talebeleri” gibi tabirleri tercih ediyor.

Birçok uzmana göre genel olarak cemaatler için geçerli olan içe kapalı olma durumu bu grup için de geçerli ancak bazı cemaatlere göre daha da kapalı görünüyorlar.

Cemaat için halk arasında “kapalı kutu” tanımı sık sık kullanıyor.

BBC Türkçe’ye konuşan Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mustafa Aydın, cemaati “derinliği olmayan ama istikrarlı bir yapı” olarak yorumluyor ve “kapalılık” konusunu şöyle yorumluyor:

“Bir hayli uzun bir zaman kapalı kaldılar. Açık bir yerleri yoktu. Son zamanlarda belirli merkezler oluşturdular. Örneğin burada, Konya’da iki büyük yerleri var. Cemaat buralarda bir araya gelir. Birine gittim, Cumhurbaşkanlığı konağı gibiydi. Çok davetkar değiller ama gitmek istediğinizde de bir engelle karşılaşmazsınız.”

Prof. Dr. Kirman ise birçok cemaat için geçerli olduğunu söylediği kapalılık durumunu, Türkiye’de tekke ve zaviyelerin kapatılmış olmasıyla ilişkilendiriyor:

“Bu durumda varlıklarını sürdürebilecek bir zemin bulmakta zorlanıyorlar. Kendilerini dini grup olarak tanıtmazlar ama dini grup olduklarını da herkes bilir.”

Cemaat içinde liderden il sorumlularına doğru bir hiyerarşi bulunduğunu belirtiyor Prof. Dr. Kirman.

Grubun otoriter bir yapısı olduğunu söyleyen Prof. Dr. Kirman; cemaatte disiplin ve sadakatin diğer dini gruplara çok daha ileri düzeyde olduğunu belirtiyor ve Kemal Kacar’ın 1996’da bir öğrenci yurdunda yaptığı konuşmada “Teslim ol, müsterih ol” dediğini aktarıyor.

Cemaatin, son yıllarda kız çocukların eğitimine de eğilmekle birlikte erkek üyelerin egemen olduğu bir topluluk görüntüsü arz ettiğini belirten Prof. Dr. Kirman, cemaatin İstanbul dışında özellikle Türkiye’nin güney bölgelerinde güçlü olduğunu belirtiyor.

Prof. Dr. Kirman bu noktada Antalya, Adana, Mersin, Tarsus, Isparta, Burdur, İzmir, Manisa, Kütahya ve Adapazarı’na dikkat çekiyor.

Oluşum görüşlerini öğrenmek mümkün mü?

Grupla bağlantılı birçok kurum ve yayın organı olmakla birlikte bunlar grubun belirli konulardaki görüşlerine dair açıklamalar yapmıyor.

Bazı cemaatlerde olduğu gibi oluşumun sosyal medya hesapları bulunmuyor.

Doğrudan görüşlerini aktaran TV, radyo ve gazete gibi yayınları da yok.

Cemaatle bağlantılı olduğu öne sürülen Çamlıca Kitabevi’ne gidip, görevlilerle sohbet edip, alıp incelediğimiz Yedi Kıta, İnsan ve Hayat gibi dergilerde de bu açıklıkta bilgilerin olmadığını görüyoruz.

Yine kitabevinden edindiğimiz kitaplarda da Tunahan’ın hayatı dışında cemaatle ilgili bilgiler bulamıyoruz.

Fazilet Takvimi, cemaatin en ünlü ve yaygın yayınlarından. Türkiye’de on yıllardır hayli yaygın olan bu duvar takviminde, her sayfanın arkasında dini açından önemli bilgiler bulunuyor. Ancak bunda da cemaate dair bilgi yer almıyor.

Bu arada cemaatin önde gelenleri son yıllarda basına da konuşmuyor.

Eğitim alanına yoğunlaşmış durumdalar

2019 yılında internete “sızan”, Diyanet İşleri Başkanlığı’na ait olduğu iddia edilen, resmi görevlilerin bugüne kadar yalanlamadığı, “Dini-Sosyal Teşekküller, Geleneksel Dini-Kültürel Oluşumlar ve Yeni Dini Yönelişler” adlı “gizli” ibareli raporda; cemaatin faaliyetlerinin günümüzde orta ve yükseköğretim öğrencileri için yurtlar, Süleymaniye Özel Eğitim Kurumları ve Kur’an kurslarıyla devam ettiği öne sürülüyor.

“Gizli rapora” göre buralarda öğrenciler sıkı bir disiplin altında tutuluyor ve sırlarını dışarı vermemeleri söyleniyor; yurt, kurs ve okulların finansmanı, cemaatin sahip olduğu çok sayıda holding ve halktan toplanan paralarla sağlanıyor.

BBC Türkçe’nin cemaate yakın kaynaklardan edindiği bilgilere ve medyadaki haberlere göre cemaat son yıllarda hastane, turizm şirketi, zincir market gibi farklı alanlarda da faaliyet gösteriyor.

Nasıl bir din anlayışları var?

Uzmanların aktardığına göre Süleymancılar, Nakşibendi tarikatının Müceddidi koluna bağlı bir oluşum.

2019’daki raporda, cemaat üyeleri kendilerini “Hz. Nuh’un gemisi” olarak gördüğü ve bu gemidekilerin yegane kurtuluşa erenler olduğuna inandığı öne sürülüyor ve cemaat mensuplarının kendilerinden olmayan imamım arkasında namaz kılmadığı iddia ediliyor.

Prof. Dr. Mustafa Aydın, “Tunahan’ın hareketinin ilmi ve fikri bir hareket olmadığını” savunuyor ve ekliyor:

“Örneğin doğruluğu yanlışlığı ayrı ama Said-i Nursi bazı ayetleri, bazı konuları kendi özgünlüğünde tartışır. Süleyman Hilmi Tunahan’ın ise bir küçük risalesi dışında kitabı yok. Hareketin fikri cephesi yok. Din konusu biraz dışlanınca insanlara Kur’an-ı Kerim’i öğretmek istemiş, kendisini buna vermiş. Hatta Süleyman Efendi’nin başta bir cemaat oluşturmak gibi bir niyeti de yok diye düşünüyorum.”

Prof. Dr. Kirman ise cemaatin zamanla bir değişim ve buna bağlı olarak bir iç sekülerleşme sürecine girdiğini gözlemlediğini de söylüyor.

Sağ partilerle yakın ilişkiler

Cemaatin on yıllardır farklı sağ partilere destek sunduğu görülüyor.

2019’daki raporda, “cemaat liderlerinin konjonktüre ve kendi cemaatleriyle kurduğu ilişkilerine bağlı olarak değişik partilerden milletvekili seçildikleri” belirtiliyor.

Cemaat üyelerinin geçmişten bugüne Millet Partisi (MP), Demokrat Parti (DP), Adalet Partisi (AP), Anavatan Partisi (ANAP), Doğru Yol Partisi (DYP), Refah Partisi (RP) ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile iyi ilişkiler kurmaya çalıştığı anlaşılıyor.

Gazeteci-yazar Uğur Mumcu’nun 1987 yılında yayımlanan Rabıta kitabının Süleymancılarla ilgili bölümünde grubun 12 Eylül sonrasında bir ara, darbe çizgisindeki Milliyetçi Demokrasi Partisi’ni (MDP) desteklediği de yazıyor.

Kemal Kacar, biri MP ikisi AP’den olmak üzere üç dönem milletvekilliği yaptı.

Bir dönem Avrupa Konseyi’nde Türk Parlamenterler Heyeti üyeliğini de yürüttü.

Yine cemaat mensubu Hilmi Türkmen bir dönem Demokratik Parti bir dönem AP’den olmak üzere iki dönem, Ali Ak ise AP’den bir dönem milletvekilliği yaptı.

1995’de RP’den milletvekili seçilen Arif Ahmet Denizolgun, 1998-1999 yılları arasında Ulaştırma Bakanlığı görevini yürüttü. NATO Komisyon Başkanlığı da yaptı.

Prof. Dr. Kirman, cemaat için, “son derece dikkatli ve hesaplı adımlar atmak suretiyle diğer dini gruplardan oldukça farklı bir siyaset anlayışına sahip olduğu söylenebilir” tespitinde bulunuyor. Süleymancıların bazı seçimlerde oylarını farklı partilere yayabildiklerini de belirtiyor.

Geçmişte, Hilmi Türkmen gibi cemaatten ayrılan bazı kişiler arasında, Süleymancıların devleti ele geçirmeyi hedeflediğini iddia edenler oldu.

Prof. Dr. Kirman, “Tunahan’ın talebelerinin de tıpkı üstatları gibi içlerinde Osmanlı sevgisi taşıdıkları ve Cumhuriyet’in kuruluşunda sonra yapılan bazı uygulamaları özellikle bazı laiklik uygulamalarını zaman zaman eleştirdikleri bilinmektedir” diyor.

Bunun yanında, siyasal alanda kendilerini devletle karşı karşıya getirebilecek hareket ve tutumlardan kaçınmaya çalıştıkları görüşünü savunuyor.

2019’daki raporda, diğer bazı cemaatlerden farklı olarak sert uyarıların yer alması dikkat çekiyor. Raporun bir yerinde, “Süleymancılarla ilgili olarak, onların, birtakım yabancı istihbarat örgütleriyle bağlantısı olduğu iddialarının ciddiye alınması ve yeni bir FETÖ ile karşılaşmamak için gerekli incelemelerin yapılması üzerinde durulması gereken önemli bir konudur” ifadeleri yer alıyor.

Yurt dışında aktif çalışmalar

Cemaat, on yıllardır yurt dışında da aktif çalışmalar yürütüyor.

2019’daki raporda, 1961’de Almanya’ya yönelik işçi göçünden sonra yurt dışında İslam Kültür Merkezleri (İKM) adı altında Kur’an kurslarını ilk açan grubun Süleymancılar olduğu yazıyor.

Cemaat, bu yapıyı ilk olarak 1973’te Almanya’nın Köln kentinde kurdu.

Bu merkezler zaman içinde Almanya’nın diğer kentleri ve farklı ülkelere yayıldı.

Zaman içinde yurt dışında yüz binlerce kişiyle temas eden bir yapılanma oluşturuldu.

İKM’nin merkezi bugün de Köln’de bulunuyor.

2019’daki rapora göre yurt dışında İKM aracılığıyla örgülenen cemaat, 1980’de kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Türk-İslam Birliği (DİTİB) örgütlenmesini kabul etmedi.

Cemaatin, farklı ülkelerdeki farklı dernek ve vakıf üzerinden çalışmaları artık Afrika’da Asya’ya bütün kıtalara yayılmış durumda.

Grup, onlarca ülkede eğitimden yardım çalışmalarına çeşitli alanlarda faaliyetler yürütüyor.

Cemaat son dönemde neden gündemde?

Cemaat yıllardır, dönem dönem yurtlarında yaşanan bazı olaylarla ilgili gündeme geliyor.

Örneğin 2008’deki Konya Taşkent’teki LPG patlaması ve 2016’da Adana Aladağ’daki yangın faciası, 2022-2023’te Alanya’daki bi yurtta çocukların taciz ve istismar olayı bunlar arasında.

Bununla birlikte son aylarda cemaat eleştirilerle gündeme geliyor. Eleştiriler daha çok hükümete yakın çevreler veya İslami kesim içinden geliyor.

Tunahan’ın torunu ve geçmişte AKP’de milletvekilliği yapan Fatih Süleyman Denizolgun, sosyal medyada yaptığı açıklamalarla cemaatin liderliğini siyasi tavır dahil birçok açıdan sert bir şekilde eleştiriyor.

Hükümete yakın bazı sosyal medya kullanıcı ve yazarların ve de Metin Külünk gibi AKP’li siyasetçilerin de cemaate eleştirilerde bulunması dikkat çekiyor.

Yine son dönemde, kamuoyunda Cüppeli Ahmet Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü’nün de cemaati eleştirmesi göze çarpıyor.

Furkan Hareketi lideri Alparslan Kuytul ise “ortada cemaatlere karşı bir bölme planı olduğunu belirtip bu eleştirilerin bununla ilgili olduğunu” iddia ediyor.

BBC Türkçe’nin görüştüğü cemaatin tabandaki bazı destekçileri, son dönemdeki eleştirilerin, cemaatin seçimlerdeki tavrıyla ilgili olduğunu düşündüklerini söylüyor.

Cemaatin son yıllardaki seçimlerde muhalefeti desteklediği öne sürülüyor.

Prof. Dr. Mustafa Aydın, sohbet ettiği cemaat üyelerinde böyle bir eğilim gözlemlediğini, hatta bir cemaat mensubunun kendisine Adalet ve Kalkınma Partisi’ne (AKP) oy vermemesi için yemin ettirildiğini söylediğini aktarıyor.

Bu tartışmalar karşısında cemaat herhangi bir açıklama yapmış değil.

Tartışmaların nasıl sonuçları olacağını tahmin etmek de zor.

Ancak ortaya çıkışı 1940’lara kadar uzanan cemaat, geçmişte olduğu gibi ülke gündeminde tartışılmaya devam edecek gibi görünüyor.

Bu haber kapsamında oluşumla bağlantılı olduğu düşünülen birçok dergi, yayınevi, dernek, vakıf ve internet sitesine röportaj talebimizi ilettik ancak olumlu yanıt alamadık.

pinarhisar-ajans.com.tr

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
istanbul escort
istanbul escort
istanbul escort